23 Şubat 2009 Pazartesi

"Ben Allah Değilim Ama; Allah Benim!









Ceyhan Dede ile Sohbet'ten:

"Ben Allah Değilim AmaAllah Benim! 

Kim ki kendini bana verirse ben de kendimi ona veririm... Buyurdu ezelde... Ceyhan Dede der ki; Ben Allah değilim, Ama Allah benim. Ne demek? Benimsedim Ya Huuu. Benimsediğim için Allah benim!.. Çözmeye çalışmayın, çözülmüş zaten. Allah varlığını meydana çıkarana aşık! Dürüste aşık, camide yatıp kalkana değil!"...

İnancın asil özünü takip edip uygulamak yerine gösteriş için yapılan fiillerle zamanını harcayanlara Maun suresinde söyle ikaz edilmektedir: “Dini yalanlayan gördün mü? İste yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İste namaz kılanların vay haline, ki onlar namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar, ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler”.
Sabri Tandoğan Efendi ile Sohbetten:

- Söz Gavs-ı Azam’dan açılmışken, Füyüzat-ı Rabbani isimli eserinde “Mürid ne zaman bunalsa imdadına yetişirim, maddi manevi yardımcısı olurum” tarzında bir hitabı mevcut. Böylesi bir olay yaşadınız mı?..
- Evet Efendim. Bu çok sırlı bir olaydır. Bu hitaba yürekten inananlar için Gavs-ı Azamın himmeti her an hâzır ve nâzırdır. Şöyle izah edeyim efendim. Bundan seneler evvel. Ankara’nın dışında bir yerlerde bir sohbete davet edildim. Bendeniz dini olan her şeye ilgi duyarım efendim. Bunu bilen bir arkadaşım “Sabri gel bu akşam mübarek bir zatın sohbeti var” dedi. Evlerin bitip de bozkırın başladığı uzak bir semt. Akşam oraya gittim.
Eve girdiğimde kalabalık bir cemaatin bir hoca efendiyi dinlediğini gördüm. Bir kenara ben de iliştim. Sohbet içimi daralttı. Çünkü o zat durmadan Cehennemi, azabı anlatıyor, sürekli korkutucu bir üslupla ders veriyordu. Epey bir sabırdan sonra söz aldım. “Efendim sizin elinizde Cehennem biletlerinin koçanı mı var? Habire bilet kesip, insanları dolduruyorsunuz! İslam bu mu?” Sorum üzerine ortalık buz kesti. Bir süre sonra müsaade istedim ve evden ayrıldım.
Saat gecenin 01’i…Dışarı çıktım. Öyle uzak ve ücra bir yer ki ne belediye otobüsü, ne dolmuş ne de bir taksi o saatte oradan geçmez. Adamı kesseler duyulmayacak bir yer sizin anlayacağınız. Ellerimi açtım ve “Yetiş Ya Geylani” diye dua ettim. İnanın 10 dakika geçmedi karanlıklar içinden bir mercedes araba belirdi ve önümde durdu. Şoförü kapıyı açtı ve : “Buyurun sizi evinize bırakayım” dedi. “Evimi biliyor musunuz?” dedim. “Evet buyurun” dedi.
Yol boyunca aynadan seyrettiğim o sima ne bir insandı ne de başka bir şey. Adeta balmumu bir heykel sanki elbise giymiş gibi öylece duruyor idi. Ama inanın o sima hala gözümün önünde. Gecenin o vaktinde hiç adres sormadan beni evime bıraktı efendim.
- Bu olay ve benzeri şeyler, herkese olmuyor değil mi? Sanıyorum gönül bağı olanlar arasında cereyan ediyor!..
- Öyle efendim!..

HAK DOSTLARI

MeLeKLeRGeLiYoR

iSTE HAK DOSTLARININ SiRKiZ HAYATLARININ KiTABINDAN SONRA BiLiNMESi GEREKEN 

GiZLi VE ACIK ŞiRK

KURAN'IN (B) SIRRINI iNKAR VE YADA GiZLiCE iNKAR
Sanırım açıklık kazanmamış bir konu bu başlıkta söz ettiğim konu!.
Önce şu üç hükmü hatırlayalım:
1. Allah kesinlikle şirki affetmez!. 
Bunun alt seviyesindekileri dilediğine bağışlar.
2. Allah HADDİNİ AŞANLARI sevmez!.
3. Allah NANKÖRLERİ sevmez!.
Şimdi bu üç gerçek ışığında konuyu anlamaya çalışalım...
Kurân şirki hiçbir zaman ikiye ayırmaz. Şirk, şirktir!. 
Açık da olsa gizli de olsa!.
Şirkin iki boyutu vardır imanın iki boyutuna karşılık.
İmanın iki boyutu şudur:
1. Allah’a iman.
2. Allah’a “B” sırrıyla iman!
Şirk in de iki boyutu vardır...
1. Allah yanı sıra bir dış objeyi veya bedenini tanrı edinmek
 suretiyle apaçık şirk!
2. Allah ismiyle işaret edilene “B” sırrını inkâr anlamına gelen şirk!.
Şimdi yukarıdaki üç Kurân hükmünü bir arada düşünmeye çalışalım...
Allah nankörleri sevmez!... Biz bunu genelde nasıl anlarız? 
Eğer birisi bize bazı nimetler ulaştırmışsa, biz de onun ulaştırdığı 
bu nimetin kıymetini bilmemiş, ona şükretmemiş, 
onu inkâr anlamına 
gelecek fiil veya hâl içinde olmuşsak
bunu nankörlük olarak nitelendiririz.
Oysa “Allah nankörleri sevmez” 
hükmü üstte anlattığımızın derininde 
şu anlamı da ihtiva etmektedir... 
Allah kulunun derûnuna bahşetmiş olduğu sıfat ve 
esmasının kadir kıymetinin bilinmesini ve bunun 
değerlendirilmesini istemektedir. 
Kim ki bilinç boyutunun hakikati olan 
bu sıfat ve esma mertebesinin 
hakkını vererek yaşamazsa; kendini beden kabul edip 
bunun sonucu olarak da 
bedensel dürtüleri, istek ve arzuları doğrultusunda 
yaşamını sürdürürse; sanki varoluşundan amaç 
bedenini ve bedensel zevklerini tatmin etmek 
gibiymişçesine fiillerine yön verirse, 
nankörlerden olmuş olur!
Gelelim diğer hükme...
Allah haddini aşanları sevmez”!... 
Bunu da genelde şöyle düşünürüz. 
Bir kişi kendisine konulmuş sınırları aşıp, o sınırlar ötesinde 
canının çektiklerini yapmaya kalkarsa 
o kişi haddini aşıyor demektir.
Oysa insanın haddi, onun varoluş amacıyla sınırlandırılmıştır!
İnsan (insansı değil), yeryüzünde “halife” olarak yaratılmıştır. 
Yaratılmışların en şereflisi olmak mertebesine “hilafet” sırrına lâyık 
yaşam sürmesi şartıyla ulaşacaktır!. 
Hilafet” sırrına lâyık olması ise ancak ve ancak 
kendisinin bir beden değil 
bilinç varlık olduğuna iman etmesi
bedeninin bir süre sonra ebeden terk edilip 
asla bir daha dönülmeyecek bir yapı olduğuna 
kabul etmesi; bu idrakin kendisinde yakîne dönüşmesi; 
ve bilinç boyutunda 
iman ettiği Rasulullah’ın yolunda, fiilleriyle, 
O’nun amacına uygun şekilde 
yaşamasıyla mümkün olur!.
Aksi halde bedenini tanrı edinip bedenine kulluk etmesi dolayısıyla 
haddi aşanlardan olarak, Allah onu sevmez!. 
Allah katından tard edilmiş iblis durumuna düşer!. 
Maneviyât ve ruhaniyetin tüm kapıları yüzüne kapanır!. 
Böylece birkaç yıllık bedeni dürtü ve zevkleri uğruna ebeden 
Allah’tan ayrı düşmüşlüğün perişanlığını yaşar!
Dün yaşadığı pişmanlıklardan ders almayan, 
bugünü değerlendiremez ve yarın yeni pişmanlıklar yaşamaya 
kendini mahkûm eder!.
Evet şimdi bu iki hükmün getirisi ışığında şirk 
konusunu inceleyelim...
Şirk denmiştir Kurân’da ve bu ikiye ayrılmamıştır...
Ancak insanların şirk kavramının ne olduğunu 
anlaması için genelde 
bu kavram iki boyutlu olarak irdelenmiştir.
Şirki zâhir ve şirki bâtın veya açık şirk gizli şirk 
tabirleri hep bilinçteki 
şirkin iki yönü için kullanılmıştır.
Rasûlullah aleyhisselâm da buna şöyle işaret etmiştir:
Benden sonra açık şirk olmaz ümmetimde; 
ama onlar için korkum şirkin 
gizlisidir”... Yani, yapılan uygulamanın 
şirk olduğunun fark edilememesidir!
Sonuç olarak şirkin hangi türü olursa olsun 
şirk şirktir ve bağışlanması yoktur!.
Rasûlullah aleyhisselâmın “ümmetim için korkarım” 
ifadesi de şirkin 
hangi yönüyle olursa olsun sonuçta 
bu bağışlanmazlığı dolayısıyladır.
Şirkin bağışlanmaması ne demektir 
SÜNNETULLAH” açısından?
Tanrı olmadığına göre, şirkin bağışlanmaması 
ne anlama gelmektedir? 
Kim şirki affetmez? Şirkin bağışlanmamasının 
nedeni ve sonuçları nedir?
Şirk, kişinin Allah adıyla işaret edilen dışında 
tapınılacak bir obje 
kabul etmesi ve ona kulluk ederek 
yaşaması hâline verilen isimdir. 
Bu obje dışta (afakta) olabilir, içte (nefsi) olabilir!.
Oysa Allah adıyla işaret edilen kişiyi yalnızca 
kendine kulluk etmesi amacıyla yaratmıştır!.
Kişinin yalnızca Allah’a kulluk etmesi ne demektir?
Kişinin, bilinç boyutunda, kendisinin 
Allah’ın sıfat ve esmasıyla yaratılması sonucu, 
Allah ahlâkıyla ahlâklanmış” 
olarak, kendisindeki o esma özelliklerini 
tanıması ve bunları kuvveden fiile çıkarması; 
yani kendisinde potansiyel olarak bulunan özellikleri 
istediği anda beyninin elverdiği 
ölçüde açığa çıkarması demektir. Amaç budur!. 
Araç ise, bunu oluşturacak ibadet adı verilen çeşitli çalışmalar, 
gerekli zamanlarda yapılacak riyâzetler, 
bu yolda kendisini tatmin edecek 
ve yakîne götürecek düzeyde bilgilenmektir.
Kişiyi bu anlayış ve bu doğrultuda çalışmalardan ala koyan şey ise, 
bilincindeki (nefsindeki), 
kendisinin bir beden varlık olup, 
bedensel zevklerini bilincinin 
zevkleri olduğu yolundaki vehmidir!. 
Bu vehim kişinin şeytanıdır!. İnsansı bu vehmin esiridir!.
 Bu kişi için sadece bedeni zevkler asıldır; 
bedensel beraberlikler asıldır; 
kendini beden kabul etmenin getirisi 
olan yaşam biçimi asıldır!. 
İşte bu fikrin sahipleri “ŞİRK” 
ehli olarak tanımlanmıştır!.
Böyle bir yaşama kendini kaptıranın 
Kendini bu anlayıştan kurtarması çok zordur!. 
Bu yüzden şirk “necis” (pis) olarak tanımlanmıştır! 
Zıddı olan “tahir” (pislikten arınmışlık) 
(temizlik) ise gene 
Kurân’da 
arınmamış olanlar bu kitaba el sürmesinler” 
çünkü şirk düşüncesi içindeyken 
anlatılmak istenenleri anlamaları 
mümkün olmaz; gerçeğine 
işaret için kullanılmıştır.
Kişi bilinç olarak, 
kendini beden kabulü içineyse; 
ve buna dayalı olarak sadece 
bedensel zevklerini tatmin için, 
hatta bu yolda başkalarının göreceği 
zararı hiç düşünmeden yaşıyorsa; 
bunun yanı sıra âdet kabilinden 
çeşitli ibadetler yapıyor olsa bile gerçekte 
yalnızca kendini aldatarak vicdanını 
rahatlatmaya çalışıyordur.
Ne var ki, hüküm kesindir:
Allah şirk koşanın hiçbir amelini kabul etmez!. 
O sadece nefsine zulmetmektedir!
Şirkin sonucu ve bağışlanmaması konusuna gelince...
Kişi bilincinin hakikati olan 
Allah adıyla işaret edilenin getirisini 
yaşamak yerine bedensel 
dürtülerinin ve zevklerinin istikâmetinde 
yaşamaya başladığı zaman 
tüm enerji ve düşüncesini sonuçta 
tümüyle bu dünyada bırakacağı ve 
bir daha asla geri dönemeyeceği 
şeylere harcamış olur.
 Bunun sonucunda ölüm ötesi bedeni 
olan ruhuna da yalnızca dünyadayken 
geçerli olan kuvveleri 
ve diğer verileri yüklemiş olur. 
Oysa bu veriler ona ölüm sonrası boyutta 
hiçbir yarar sağlamayacaktır 
çünkü artık geçerliliği kalmamıştır!. 
O boyutta dünyadaki olay veya 
kişilerle veya dünyadaki 
türden varlıklarla karşılaşmayacaktır!.
Oysa insanın, bilincinin hakikati olan sistemin ana kuvvelerini 
tanıması ve onları 
kullanmayı öğrenmesi ZORUNLUDUR; 
geleceği olan boyutlar dolayısıyla!.
Halbuki dünyadaki şartlanmaları, 
değer yargıları ve bunların sonucu olan 
duyguları ile kendini beden kabul ederek bedene 
dönük zevkler için yaşaması, 
az önce söz ettiğim özelliklerden mahrum kalması 
sonucunu doğurmaktadır 
otomatik olarak!.
İşte sana Rasûlullah tarafından verilen 
bu bilgilere nankörlük edip; haddini 
aşanlardan olmuş olarak; kendini beden 
kabul etme yolunda fiiller ortaya koyarak 
yaşarsan, 
herkesin elleriyle yaptıklarının sonucunu 
yaşayacağı boyutta” “ŞİRK” 
koşma hâlinin sonucu olarak 
nefsine zulmetmiş” olursun!... 
Şirk ise “sünnetullah”da asla bağışlanmaz!.
Allah Haddini aşanları sevmez!
Allah nankörleri sevmez!
Allah’a şirk koşarak 
nefsine zulmedenlerin sonu üç-beş günlük 
zevkler ötesinde sonsuz bir hüsrandır!. 
Tard edilmişliktir!
Şirk şirktir; açık da olsa gizli de olsa!
Ahmet hulusi


0 yorum:

Yorum Gönder